KÜRESEL ISINMA-Climate Change

Prof.Dr.L.Cruz

RATIONALE: 

In recent years, there has been a growing concern about the increasing degradation and depletion of earth’s resources. The desire to improve the quality of people’s lives has led to the over-exploitation of resources, mainly due to unsustainable production and distribution methods as well as untenable consumption patterns. These production systems utilize large amounts of energy thus resulting to pollution problems due to excessive emission of hydrocarbons into the atmosphere. This increasingly threatens land and water resources. Buzullar büyük bir hizla eriyor

Global warming threatens to destabilize every bioregion on Earth in the new millennium. Several scientists predict climate changes of unprecedented magnitude with significant impact on food, health and environment.  These changes could lead to worldwide loss of agricultural products, rising of oceans, floods, super hurricanes and the whole destruction of the entire ecosystems. The atmospheric ozone depletion could cause additional cancers and deaths from exposure to deadly ultraviolet radiation. Ultraviolet rays also greatly decrease the growing capacity of plants and seriously weaken the immune systems of humans and animals, raising famine and pestilence.

The global environmental crisis affects every one of us. Nobody can escape the global consequences of these new environment realities. Their impacts will continue to be felt by every human being and by every species with which we share this planet. Our damaged environment now concerns us all. We as caretakers should address these global environmental threats and challenges through collective action. Dünyamizi hizla kirletiyoruz

Everybody now is aware that climate change is real and is affecting all of us. Scientists and climatologists say that the world is getting warmer and the major cause of this is human activity. This calls for an urgent action; but the situation is not entirely hopeless, at least, not yet. The youth has the highest stake since it concerns our future as well as the present.  There is an urgent need to come together and work as agents of change at least to alleviate the causes if not eradicate all. Youth of today accounts for 40% of the global population. For several years, it has been observed that our changing consumption patterns with a lifestyle focused on high resource use, inefficient and ineffective processes, high waste generation and improper disposal has led to increase in emission levels and thus contributed to climate change. Thus, it’s high time that the youth, play a major role of not only following sustainable lifestyle but also in motivating others to do so. To handle climate change we need to act responsibly. We have to bring in small changes in our daily life that include simple actions such as walking or bicycling for short distances, wearing clothes appropriate to the seasons, watching for pollution and regularly maintaining our vehicles. Thus, it is essential that we consider the environmental impact of our everyday actions and choices.

OBJECTIVE:

Social Networking for Climate Change and Global Warming aims to generate environmental awareness using social networking as a catalyst for the youth, communities and leaders to focus on environmental issues particularly the global issues of climate change and global warming.  Throughsocial networking, the group is expecting that each and every one of the members regardless of age, regions and ethnicities would   simply be doing their parts/advocacies in their own respective countries in saving the Planet for the future generations.

The group calls for the collective actions of young generations in the site to figure out solutions for the existing climate change issues in their respective countries. Interested members for positions of moderators are most welcomed. Moderators will serve as team leaders and have to initiate environmental activities or advocacies in their respective countries. Such activities   with corresponding narrative reports and pictures will then be posted in the group’s home for updates and documentations. 

GROUP:http://www.perfspot.com/groups/102909

KÜRESEL ISINMA-Climate change

 

 

Karbondioksit Oranı Artıyor.. Okyanuslar Isınıyor.. Buzullar Eriyor.. Deniz Seviyesi Yükseliyor.. Orman Yangınları Artıyor.. Buzul Tabakaları Parçalanıyor.. Göller Küçülüyor.. Kurak Dönemler Uzuyor.. Irmaklar Kuruyor.. Kış Sıcaklıkları Artıyor.. İlkbahar Erken Geliyor.. Sonbahar Gecikiyor.. Bitkiler Erken Çiçek Açıyor.. Göç Dönemleri Değişiyor.. Yaşam Alanları Farklılaşıyor.. Kuşlar Erken Yuva Yapıyor.. Kıyı Şeritleri Erozyona Uğruyor.. Mercan Resifleri Ağarıyor.. Kar Yığınları Azalıyor.. Bulut Ormanları Kuruyor.. Hastalıklar Yayılıyor.. Amfibiler Yok Oluyor.. Yüksek Enlemlerde Sıcaklıklar Artıyor..

DÜNYAMIZA NELER OLUYOR?

(sıcaklık ve CO2 değişimleri)

Gezegenin sağlık durumunu değerlendiren uzmanların elinde, Dünya’nın ısındığını gösteren kesin kanıtlar var. Ve bu kanıtlar, bu ısınmanın hızla gerçekleştiğini ortaya çıkarıyor. Uzmanlar normal koşullar altında jeolojik zaman ölçeğinde meydana gelen olayların, artık insan ömrü kadar kısa bir dönemde gerçekleştiğini dile getiriyorlar.

BM Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 2001’de yayımlandığı ve bir dönüm noktası oluşturan raporda, geçtiğimiz yüzyıldaki ısınmanın çok büyük ölçüde insan etkinliğinden kaynaklandığını açıkladı. Küresel sıcaklıklar, binlerce yıl öncesindeki dönemlerde olduğundan çok daha hızlı bir şekilde artıyor. Ve iklim modellemeleri, yanardağ ve güneş patlamaları gibi doğal iklim güçlerinin,tüm bu ısınmayı açıklayamadığını gösteriyor.

IPCC, yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 5,5 derecelik bir sıcaklık artışı öngörüyor. Ancak ısınma aşamalı olmayabilir.

Şu anda Alaska’dan, And Dağları’nın karlı zirvelerine kadar her yer ısınıyor, hem de hızla. Sıcaklıklar geçtiğimiz yüzyıldan bu yana, Dünya genelinde 0,6 derece arttı ancak en soğuk, en uzak noktalar daha fazla ısındı.

BUZULLAR ERİYOR

Dünya’nın her yanında, buzullar değişime uğruyor. Kilimanjaro’nun ünlü karları,1912’den bu yana %80’in üzerinde eridi. Garhwal’da (Himalaya) buzulları öylesine büyük bir hızla eriyor ki, araştırmacılar Himalayalar’ın orta ve batı kesimlerindeki buzulların, 2035’e kadar yok olacağına inanıyor. Kuzey kutbu’nda deniz buzu, son 50 yılda büyük ölçüde inceldi ve son 30 yılda da kapladığı alan yaklaşık %10 azaldı. NASA’nın düzenli aralıklarla yapılan lazer altimetre ölçümleri, Grönland’ın buz örtüsünün küçüldüğünü gösteriyor. Kuzey Yarıküre’de tatlı su buzları, ilkbaharda çözülmeye, 150 yıl öncesine göre 9 gün erken, sonbaharda donmaya ise 10 gün geç başlıyor.
 

Alaska’nın bazı kesimlerinde, permafrostun (donmuş toprak tabakası) erimesi nedeniyle, yüzeyde neredeyse 5 metrelik çökme meydana geldi. Kuzey Kutbu’ndan Peru’ya, İsviçre’den Endonezya’nın İrian Jaya buzullarına kadar çok büyük buzul alanları, dev buzdağları ve deniz buzları yok oluyor; hem de büyük bir hızla.

SULAR YÜKSELECEK

Sıcaklıkların artışı paralelinde buzlar eridiğinde, buzullardan ve buz tepelerinden denizlere karışan su artıyor. Okyanusların suları ısınıyor ve hacmi genişliyor. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, son 100 yılda Dünya genelinde deniz seviyesinde yaşanan 10 ila 20 cm yükselmede, en büyük rolü, bu etkenlerin bileşimi oynadı.

Yükselen deniz seviyesinin, zincirleme gelişen etkileri var. Kıyılar üzerine araştırma yapan uzmanlardan Bruce Douglas, deniz seviyesindeki her bir cm’lik yükselmenin, erozyona bağlı olarak, kumluk kıyı şeritlerinde 1 m genişliğinde yatay bir geri çekilmeye yol açabileceğini hesaplıyor. Dahası tuzlu su, tatlı suya karıştığında, içme suyu kaynakları tehlikeye giriyor ve tarım ürünlerinde sorunlara yol açıyor.

IPCC, 2001 raporunda, bu kadar büyük bir olay meydana gelmese de, yüzyılın sonuna kadar deniz seviyesinin 10 ila 90 cm yükseleceğini öngörüyor. Bu öngörünün en üst sınırı ise yaklaşık 1 metre, Douglas’a göre; korkunç bir felakete yol açabilir.

Kayıtlardaki en sıcak yıllar: 1998-2002-2003-2001-1997

OKYANUS ISI DOLAŞIM SİSTEMİ’ ÇÖKÜYOR MU?

Okyanusların karşılaştığı tek değişim, yükselen deniz seviyesi değil. 1990’larda başlatılan 10 yıllık Dünya Okyanus Dolaşımı İnceleme Çalışması, araştırmacıların günümüzde okyanus taşıyıcı kuşağı olarak adlandırılan sistemi, daha iyi anlamalarına yardımcı oluyor.

Okyanuslar, aslında, insan vücudundaki kan dolaşımını andırır bir seyir izler ve gezegene, yaşamın sürmesini sağlayan bir dolaşım sağlar. Etkili rüzgârların ve deniz suyunun sıcaklığıyla tuzluluğuna bağlı olarak farklılık gösteren, su yoğunluğundaki değişikliklerin hareketlendirdiği akıntılar, gezegenin kara yüzeylerinin soğumasında, ısınmasında ve yağış almasında ve ısının ekvator bölgesinden kutuplara taşınmasında, büyük önem taşıyor. T aşıyıcı kuşağı çalıştıran motor ise, yoğunluğun harekete geçirdiği termohalin (ısı ve tuz) dolaşımıdır. Ilık, tuzlu su, Gulf Stream gibi yüzey akıntılarıyla, tropikal bölgelerdeki Atlas Okyanusu’ndan kuzeye, kutba doğru akar. Bu tuzlu su, Atlas Okyanusunun en kuzeyine taşınırken, havaya ısı verir. Sıcaklığın düşük, tuzluluk oranının yüksek olması, yoğunluğu artırarak, suyun okyanus derinliklerine çökmesine neden olur. Yüzey suyu, dibe çöken suyun yerini almak için hareket eder. Derin soğuk su, Atlas Okyanusu’nun güneyi, Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus’a akar ve sonunda yine sıcak suyla karışıp yüzeye çıkar.

Su sıcaklığı ve tuzluluk oranındaki değişimler,bu değişimlerin şiddetine bağlı olarak, okyanus taşıyıcı kuşağını, önemli ölçüde etkileyebilir.ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi(NOAA) araştırmacıları,okyanus sıcaklıklarının tüm okyanus havzalarında ve düşünülenden çok daha derinlerde arttığını belirtiyor.

Woods Hole Oşinografi Enstitüsü Başkanı Robert Gagosian, okyanusların, Dünya iklimindeki olası köklü değişikliklerin anahtarı olduğu inancında. Okyanus sıcaklıkları ve tuzluluk oranında çok fazla değişiklik yaşanması halinde, bunun okyanus taşıyıcı kuşağını yavaşlatabileceği ve belki de durdurabileceği uyarısında bulunuyor. Bu da 10 yıl gibi kısa bir sürede çok büyük iklim değişikliklerine neden olabilir.

OKYANUS CO2 (KARBONDİOKSİT) ORANI ARTIYOR

Okyanuslar karbondioksit için önemli bir kuyu, ya da diğer bir deyişle soğurma merkezi ve insan faaliyetlerinden kaynaklanan karbondioksitin yaklaşık üçte birini emiyor. Bermuda gözlem programlarının elde ettiği veriler okyanus yüzeyinde karbondioksit düzeyindeki artışın atmosferdeki karbondioksit artışı ile hemen hemen aynı oranda olduğunu gösteriyor. Ama Bates, daha derinlerde çok daha büyük değişimler gözlemledi. 250 ila 450 metreler arasındaki derinliklerde karbondioksit düzeyleri, yüzey sularındakine oranla neredeyse iki kat daha hızlı artıyor. Bates:

“Bu inanca dayalı bir kuram değil; gözlemlenebilir bilimsel bir gerçek.Ve okyanusun bu bölümünde çok önemli bir şey değişmedikçe veriler bunu göstermez.”

SERA GAZLARI YÜKSELİYOR

2001 2004

Tans, bana başlıca üç sera gazının karbondioksit, metan ve diazotmonoksitin, 1000 yılından günümüze kadar olan düzeylerini belgeleyen bir grafik gösterdi. Bu üç gaz ile birlikte, Dünya’ya ulaşan ışınımın tekrar uzaya yansıtılması (Dünya’nın soğuması) ve Atmosferdeki ışınımın soğurulması (yüzeye yakın yerlerde tutularak gezegenin ısıtılması) arasında karmaşık bir denge oluşturarak, Dünya’nın ılıman olmasını sağlıyor.

Bu üç gaz olmasaydı Dünya, yörüngesi çevresinde dönen, üzerinde canlı yaşayamayacak kadar soğuk bir
kaya parçasından ibaret olacaktı. Tans ve diğer pek çok uzman, iklim değişikliklerinin temelinde sera gazlarının yattığına inanıyor. Tans:

“Bu gazlar iklim değişikliğinin motoru” diyor.

Bu gazlarla ilgili grafik, temel olarak 1800’lerin ortalarına kadar düz, sonra üçü de tırmanıyor ve yükselme eğilimi 1950’den sonra daha da şiddetleniyor. Ancak 20. yüzyıl, en azından son 1000 yıllık süreçteki en büyük ısınmaya tanık oldu ve bu ısınma sadece doğal güçlerle açıklanamaz. Isınmada , karbondioksit ve atmosferdeki ısıyı tutan diğer gazların seviyesindeki yükselmenin de etkisi oldu. Gerek sera gazları gerekse sıcaklığın daha da artması bekleniyor.

İKLİMLE BERABER CANLILAR VE ÇEVRE DE DEĞİŞİYOR

Yaşam dengesini yitiriyor. Sıcaklıklar arttıkça, mevsimlere ilişkin işaretlerde değişiyor ve yaşam, yer ve zamanda kaymalar gösteriyor. Çiçeklenme, yapraklanma, göç ve doğum gibi doğal süreçlerin zamanlamalarıyla birlikte, canlıların yaşam alanları da değişiyor. Birbirine bağımlı türler örneğin bitkiler ve polenlerini taşıyan böcekler, değişikliklere her zaman aynı uyumu sağlamıyor. Eş zamanlılıkların yitirilmesi risk oluşturabiliyor.

Kuzey Kutup Bölgesi’nde de, iklim hızla değişiyor ve göründüğü kadarıyla hayvanlar ve kuşlar, unun etkilerini hissediyor. Kuzey Kutup Bölgesi’nde, sıcaklıkların artışı paralelinde, buz örtüsünün uyduyla izlenmeye başlandığı 1978’den bu yana, kalıcı deniz buzu her on yıllık dönemde %9 küçüldü. Yılın büyük bölümünü buz üstünde yaşayıp beslenerek geçiren hayvanlar, özelliklede kutup ayıları ve buz fokları açısından deniz buzu kaybının sürmesi felakete yol açabilir. Çevre bilimci Bill Fraser, son 30 yılın 23’ünde Güney Amerika’ya doğru bir parmak gibi uzanan Antarktika Yarımadası’na geldi ve artık, 1300 km’lik yarımadada değişmeyen tek şeyin olağanüstü manzara olduğuna tanıklık edebilir. Antartikanın bu köşesinde, gerek kara, gerekse burada varlık gösteren canlıların tümü, yeryüzünde en hızlı ısınmanın kaydedildiği bölgelerden birinde bulunmaktadırlar. Son 50 yılda, bölgede kış aylarında, ortalama sıcaklık yaklaşık 5,5 derece yükseldi. En göze çarpan değişiklik, Marr Buzulu’nun çekilmesiydi.
20 yıl önce Biscoe, üreyen 2800 asil penguen çiftinin yurduydu. Günümüzde,Biscoe’da üreyen asil penguen sayısı yaklaşık 1000 çifte düştü; Bu, üreyen çift sayısının son 30 yılda 32.000’den 11.000’e indiği, çevre adalarda yaşanan %66’lık düşüşü de yansıtan bir gerçek.

Fraser:

“100 yıl önce burası aslında kutup ikliminin hâkim olduğu bir bölgeydi. Bu alan Antarktika’yı
temsil ediyordu. Şimdiyse Güney Kutup Dairesi’ni çevreleyen bölgelerdeki sistemin darbesiyle karşı karşıyayız. Son 30 yıl boyunca bu çatışmayı izledim; Palmer’da kutup iklimi, gerçekten de değişime uğradı. Bu kadar kısa zamanda gerçekleşmesi karşısında şaşkınlık.içindeyim. Benim açımdan aldığım en büyük ders şu: Ekoloji ve ekosistemler, şıp diye parmağını şaklatıyor. Ve jeolojik süreç açısından saniyenin milyarda birinde değişiyor.”

Fraser’in, Antarktika Yarımadası’ndaki kılı kırk yaran araştırmaları, sıcaklıklardaki yükselmenin, gezegenin her yanında ekosistemleri nasıl derinden etkileyebildiğine ilişkin ipuçları sunuyor; Hayvanlar, bitkiler ve böcekler yayılım alanlarını kaldırarak, göç tarihlerini öne alarak, çiftleşme ve çiçek açma zamanlarını değiştirerek, gelişen iklim değişimine yavaş yavaş uyum sağlıyor.

HAYVANLAR VE BİTKİLER NEREYE KAÇACAKLAR?

1875 2004

Avrupa’daki pek çok bitki 50 yıl öncesine göre, bir hafta erken çiçekleniyor ve sonbaharda yapraklarını beş gün geç döküyor. İngiltere’de kuşlar, 20. yüzyıl ortalarına oranla ortalama dokuz gün erken kuluçkaya yatıyor, kurbağalarsa yedi hafta erken çiftleşiyor. Kuzey Amerika’da ağaç kırlangıçları, 25 yıl öncesine göre ilkbaharda kuzeye, 12 gün erken göç ediyor. Kanada’da kızıl tilkiler, yayılım alanlarını, kutup yönünde yüzlerce km kaydırarak, kutup tilkilerinin topraklarına giriyor. Alpin bitkiler, yükseğe tırmanıyor ve dağ doruklarının yakınında, nadir türleri istila etmeye başlıyor.

Dünya iklimi, her dönem soğukla sıcak arasındaki doğal değişimlerin etkisi altında kalmış olsa da, günümüzdeki ısınma eğilimi, çevre bilimcileri farklı nedenlerden dolayı kaygılandırıyor.

Tarihte ilk kez insanlar, değişimi hızlandırıyor gibi görünüyor. Üstelik ısınma o kadar hızlı gerçekleşebilir ki; türler uyum sağlamaya ve yok olmaktan kurtulmaya yetecek zaman dahi bulamayabilir. Dahası, farklı türlerin iklim değişimlerine, farklı biçimlerde tepki vermesi nedeniyle birbirine bağımlı olan canlıların; kuşlar ve besin kaynakları böcekler gibi doğal döngüleri eşzamanlı olma özelliğini yitirebilir. Bu da popülasyonlarında düşüşe yol açabilir.

Şimdilik Dünya’nın büyük bölümü ısındıkça, hayvanlar ve bitkiler daha yüksek enlem ve yüksek rakımlara çekilerek sıcaktan kaçabiliyor. Ancak bu kaçışın da sınırı var ve bu sınırlardan bir bölümü de, insanlar tarafından dayatılıyor. Geçmiş bin yılların aksine, flora ve fauna, hem ısınan hem de 6,3 milyar insan barındıran bir Dünya’ya uyum sağlamak zorunda.

Çevre bilimci Camille Parmesan:

“Geçmişteki büyük iklim değişiklikleri sırasında, insanın neden olduğu olumsuz etkinin boyutları büyük değildi. Türler yer değiştirebiliyordu. Şimdiyse yer değiştirmeye kalkışırlarsa kendilerini bir mısır tarlasında ya da büyük bir kentte bulabilirler.”

NE KADAR ZAMANIMIZ KALDI?

Dünya’nın Güneş çevresindeki yörüngesi ve uzaydaki konumu, düzenli olarak değişiyor. Belli bir ritmi olan bu değişimler birleştiğinde, Dünya’nın yüzeyine düşen güneş ışığı dağılımını etkiliyor ve bunun, buzul çağı zamanlamasını yönlendirdiği düşünülüyor. Geçen 2,5 milyon yılın büyük bölümünde, Dünya her 41.000 yılda bir soğuk ve sıcak döngüler arasında gidip geliyordu. İklim döngüleri bir milyon yıl önce, 100.000 yıl sürmeye başladı.

Son buzul çağı boyunca,yaklaşık olarak 70.000 yıl öncesinden 11.500 yıl öncesine kadar, ani iklim değişiklikleri yaşandı. Buzullanmanın en soğuk döneminde,çok geniş buzul tabakaları, Kuzey Amerika, Avrupa, Rusya’nın bazı bölümleri ve Güney Kutbu’nu kapladı. Buz, belirli aralıklarla eridi ve son erimeye kadar tekrar oluştu. Bu olay Holosen olarak bilinen modern sıcak ve iklim olarak daha kararlı dönemin başlangıcı oldu.

Ancak Holosen’e geçiş yumuşak olmadı. Dönem ani bir ısınmayla başladı. Büyük olasılıkla Whitlock’un hızla değişen ormanının nedeni de bu. Sonra yeniden soğuk dönemlere dönüş oldu ve 11.500 yıl önce yeniden ısınma yaşandı. Bu sıçrama döneminde, Grönland’ın yüzey sıcaklığı,sadece on yılda 8 derece arttı. İngiltere de aniden ısındı ve daha sıcak ortamlarda yaşayabilen bazı kınkanatlılar için sığınak haline geldi. Ve ani ısınma, Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde, her iki kıyısında, binlerce yıllık kara buzullarını, sadece birkaç yüzyıl içinde eritti.

İrlanda’nın buzul jeolojisindeki iklim değişikliklerini gözlemleyen araştırmacı Peter Clark:

Aslında tüm bu gelişmeler jeolojik süreçte bir gece içinde gerçekleşti ” diyor.

Dünya ikliminin simülasyonunu yapan bilgisayar modellemeleri, Kuzey Atlas Okyanusu’nda gerçekleşen her olayın etkisinin, gezegenin geri kalanın da hızla hissedildiğini gösteriyor. Clark: “Burada sular soğudukça,Güney Yarıküre’de okyanus ısınıyor”diyor. “Buna tahterevalli etkisi denir. Bu ısınma Güney Kutup Bölgesi’nde, bir buzul tabakası’nın erimesine neden olmuş olabilir.”

Clark, “Sonuç olarak Dünya’nın iki ucundaki buzul tabakaları, çok az bir zaman farkıyla erimeye başladı”diyor. “Günümüzde iki büyük buzul tabakası var: Grönland ve Güney Kutbu. Ve iklim, atmosfere bıraktığımız yüksek miktardaki karbondioksit yüzünden değişiyor.

Karbondioksit ve metan gibi sera gazları, çeşitli insan faaliyetlerine bağlı olarak, atmosfere salınıyor. Geçtiğimiz 150 yıl boyunca, bu gazların miktarı, Dünya atmosferinde çok büyük oranda artarak, ısıyı tutup sıcaklığın yükselmesine ve dünya çapında buzulların erimesine neden oluyor.

OLUMSUZ DEĞİŞİMİ DURDURABİLİR MİYİZ? “HAYIR!”

Merkezde iklim uzmanı olarak çalışan Simon Tett, Londra’da kaldığım otelde dizüstü bilgisayarını kurup, Dünya haritasını açıyor. Harita’nın üstünde okyanus ve atmosfer akıntılarını simgeleyen çizgi ve renkler var. Bu, Dünya ikliminin bir modellemesi. Karbondioksit ve metan oranlarının artışı gibi farklı etkenleri de girdikten sonra, geriye yaslanıp havanın nasıl değiştiğini izleyebiliyorsunuz.

Tett: “2080’de Dünya iklimi işte öyle olabilir” diyor. Kuzey Amerika ile Avrupa’nın büyük bölümünde daha yüksek sıcaklıkların göstergesi, kırmızı renk hâkim. Kuzey Kutbu ise yazlık buz tepesi eridiği için, beyazdan maviye dönüyor. “İnsanlar bu değişikliklerin ne denli çarpıcı olacağının farkında değil. Ancak önümüzdeki 100 yıl içinde,iki ila beş derecelik bir ısınma bekliyoruz. Karada sıcaklıklar, daha fazla artacak, ama bu arada okyanuslar da ısınıcak” diyor.

Isınma, her yerin aniden Miami gibi olacağı anlamına gelmiyor. ABD’nin iç kesimleri gibi bazı bölgeler, büyük olasılıkla daha da ısınıp kuraklaşacak. Çin, Güneydoğu Asya ve ABD’nin batısı gibi diğer bazı yerlerde ise, yağmur artarken kar yağışı azalabilir ve bu da içme suyu için tehlike yaratabilir.

Son buzullar eriyip ısınan okyanuslar genişledikçe, Dünya çapındaki deniz seviyesinin yükseleceği öngörülüyor. Şiddetli kasırgalar daha sık oluşabilir. Fırtına dalgaları, New York gibi kentlerde büyük boyutta hasara yol açabilir. Geçtiğimiz yıl Avrupa’yı vuran sıcak dalgası gibi sıcaklar, yaz aylarında mevsim normalleri haline gelecek.

Değişimi durdurmak için bir şey yapabilir miyiz?

“Hayır” diyor Tett ve ilave ediyor:

“Atmosferde birikmiş olan karbondioksiti dengelemek için, ortaya çıkan karbondioksit miktarını sıfıra indirmemiz gerekiyor. Ancak toplum olarak, bizlerin seçtiği yol bu değil. Atmosfere salınan karbondioksit miktarını, şu anda durdursak bile, ısınmaya teslim olmuş durumdayız.”

“Bir noktada, okyanusun termohalin (ısı ve tuz) dolaşımı, yani taşıyıcı kuşak da etkilenecek. İklim modellemeleri, dolaşımın yavaşlayacağını gösteriyor ama, çökmesi de olası. Bunun bir sonucu, Avrupa’da kış sıcaklıkları düşecektir. 30 yıl sonra, gerçek değişikliklerin ne olacağını daha iyi kestirebileceğiz. Çünkü bazılarımız, bunları yaşamış olacak. Ancak Dünya ‘nın çok farklı bir Dünya olacağı kesin.”

Kaynak: National Geographic, Eylül, 2004.

 
ys@yaklasansaat.com